NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF’İN DEVAMI:
65 - (1202) وحدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا عفان بن
مسلم. ح
وحدثنا إسحاق
بن إبراهيم.
أخبرنا
المخزومي.
كلاهما عن
وهيب. حدثنا
ابن طاوس عن
أبيه، عن ابن
عباس؛
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم احتجم
وأعطى الحجام
أجره، واستعط.
[ش (واستعط) أي
استعمل
السعوط، وهو
دواء يصب في الأنف].
{65}
Bize Ebû Bekr b. Ebî
Şeybe rivayet etti. (Dediki): Bize Affân b. Müslim rivayet etti. H.
Bize ishâk b. İbrahim
rivayet etti. (Dediki): Bize Mahzûmî haber verdi. Her iki râvi Vüheyb'den
rivayet etmişlerdir. (Vüheyb demişki:) Bize Tâvûs, babasından, o da İbni
Abbâs'dan naklen rivayet etti ki,
Resûlullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) kan aldırmış; haccâma da ücretini vermiş ve burnuna ilâç
çekmiştir.
66 - (1202) حدثنا
إسحاق بن
إبراهيم وعبد
بن حميد
(واللفظ لعبد).
قالا: أخبرنا
عبدالرزاق.
أخبرنا معمر عن
عاصم، عن
الشعبي، عن
ابن عباس. قال:
حجم
النبي صلى
الله عليه
وسلم عبد لبني
بياضه. فأعطاه
النبي أجره.
وكلم سيده
فخفف عنه من
ضريبته. ولو
كان سحتا لم
يعطه النبي
صلى الله عليه
وسلم.
{66}
Bize İshâk b. İbrahim
ile Abd b. Humeyd rivayet ettiler. Lâfız Abd'indir. (Dedilerki): Bize
Abdürrezzâk haber verdi. (Dediki): Bize Ma'mer, Âsım'dan, o da Şa'bî'den, o da
İbni Abbâs'dan naklen haber verdi. İbni Abbâs şöyle demiş:
«Nebi (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem)'den Benî Beyaza kabilesinin (âzâdlı) bir kölesi kan aldı. Nebi
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onun ücretini verdi. Efendisi ile de konuştu.
Bunun üzerine efendisi onun vergisini hafifletti. Eğer (haccâm ücreti) haram
olsaydı Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona ücret vermezdi.»
İzah:
Bu hadîsleri Buhâri
«Buyu'», «İcâre» ve «Tıbb» bahislerinde tahrîc etmiştir. Bu bâbda Tahâvî ile Ebû
Ya'lâ, Hz. Câbir'den, Tahâvî, Hz. Ali'den hadîsler rivayet etmişlerdir.
Hıcâmet: Kan aldırmak
demektir. Hıcâmet ücreti hakkında ulemânın ihtilaf ettiklerini «Kâhinin
ücreti...» babında görmüştük. Bu hadîsler kan aldırmanın mubah ve en iyi tedâvî
çarelerinden biri olduğunu bildirmektedir. Gerçi Tahâvî'nin Müzenî'den rivayet
ettiği bir hadîste:
«Muhaysa, Nebi
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e kan alıcının kazancının helâl olup olmadığını
sordu da, ondan yemesini yasak etti. Sonra tekrar sordu; yine yasak etti. Sonra
tekrar sordu; yine yasak etti. Sa'd müracaatında devam edince nihayet: Onu su
taşıdığın deveye alaf parası yap yahut kölelerine yedir.» buyurdular, deniliyor
Bu hadîs ilk bakışta
hıcâmet ücreti helâl değilmiş zannını veriyorsa da Tahâvî 'nin beyanına göre
hakikatte onun helâl olduğuna delîldir. Çünkü bir kimsenin kendine helâl
olmayan bir şeyi kölesine ve hayvanına yedirmesi de helâl değildir. Resûlullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) köleler hakkında:
«Onlara kendi
yediğinizden yedirin!» buyurmuştur. Hz. Muhayyısa'ya hıcâmet parasını hayvan ve
kölelerine sarfetmesini mubah kılınca bu husustaki yasağı neshettiği
anlaşılmış; bu suretle hıcâmetten kazanılan paranın hem kendine hem de
başkalarına helâl olduğu sübut bulmuştur. Tahâvî: «İmam Âzam'la İmam Ebû Yûsuf
ve Muhammed'in kavilleri de budur.» diyor.
Resûlullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)'den. kan alan zât Benî Beyaza kabilesinden Muhaysa b.
Mes'ûd'un âzâdlı kölesi Ebû Taybe'dir. İsmi ekser-i ulemâya göre Nâfidir. Dînâr
ve Meysere olduğunu söyleyenler de vardır. 143 sene yaşadığı rivayet edilir.
Hadîste cemi' sîgasiyle : «Sahipleriyle de konuştu...» denilmesi ya birkaç
kişinin müşterek malı olmasından yahut mecâzendir. Nitekim: «Bu adamı filân
oğulları vurdurdular.» denir; halbuki vuran içlerinden bir kişidir. Nebi
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den Benî Beyâza âzâdlısı Ebû Hind Sinan veya
Sâlim'in de kan aldığı rivayet olunur.
Harâc: Köle sahibinin
kölesini her gün ödemeye mecbur tuttuğu vergidir. Buna muhârece de derler.
Köleyi başkalarına ücretle çalışmak ve her gün yahut her hafta kazancının
muayyen bir miktarını sahibine vermek, geri kalanı kendinin olmak şartiyle
serbest bırakmaktır. Darîbe ve ecr dahî harâc mânâlarına gelir.
«Hem çocuklarınıza
(boğazlarını) sıkmak suretiyle işkence etmeyin!»
cümlesinden murâd :
Boğazları ağıran çocukları, gırtlaklarını sıkmakla değil, Hind buhuru denilen
nebatla tedâvî edin, demektir. Bu tedâvînin şekli: Hastayı sırt üstü yatırarak
burnuna ilâcı akıtmaktır. Hastalık aksırıkla çıkar.
Aynî'nin beyanına göre
burada hıtâb, Hicazlılar'la sair sıcak memleket in sanlarına dır. Çünkü o
yerlerde yaşayanların kanları sıvı olduğundan vücuttan çıkan harareti emmek
için bedenin dışına meyledermiş. Aynî şöyle diyor : «Bundan da hitabın
ihtiyarlara değil, gençlere olduğu mânâsı çıkar. Zîra ihtiyarların bedenlerinde
hararet azdır. Taberî, İbni Sîrîn'in: Bir adam kırk yaşına vardı mı artık kan
aldırmaz; dediğini sahîh senetle rivayet etmiştir. Bâzıları bu sözü ihtiyacı
olmayanlara hamletmiş, bir takımları da doktorların bunun aksini iddia
ettiklerini söylemişlerdir.